Sultangazi Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece

Sultangazi Mutlu Son Hizmeti  – Masör Ece

Sultangazi Mutlu Son gözlerimi kurulayıp, kendi kendime “Kimse bilmeyecek” diye mırıldanıyordum. Ağır ağır dönüyordum eve. “YaÅŸamda tek sahip olduÄŸu ÅŸeyi, yumruklara, tatlı laflara karşı koruyacak ve yumruÄŸunu her vakit sıkacak kadar güçlü buluyordu kendini.” Bu minik hikâye, artık tutSultangaziÅŸmaya baÅŸlamış olan korkumu dile getiriyordu: Kendimi baÅŸkalarına karşı nasıl savunmalı? Çünkü, annemler bir yandan bana cephe alıyorlar, öte taraftan da, onlara güvenmemi, her ÅŸeyimi anlatmamı, gizli Sultangazi aslabir ÅŸeyimin olmamasını istiyorlardı. Annem, anneannemin ona soÄŸuk davranmasından, uzak durmasından sık sık yakınırdı bana. Kendisinin, kızlarıyla dost, arkadaÅŸ olmak istediÄŸini söyler dururdu. Sultangazi Mutlu Son benimle kadın kadına mevzuÅŸur gibi nasıl konuÅŸacaktı? Onun gaslınde ben, ölümcül tehlikelere açık buruntum. Bu beladan kurtarılmam gerekti onca. Bir nesneydim ben, bir kadın deÄŸil. Bu kanıtlarının sarsılmazlığı, annemi en küçük hoÅŸgörülerden, bana ayrıcalık tanımaktan uzaklaÅŸtırıyordu.

Bana sorular sordurulmuş olduğu vakit, amacı, ortak bir temel üzerinde görüş birliğine varmamızı sağlamak, beni anlamak değildi. Direkt doğruya sorguya çekiyordu beni. Bana ne süre bir sual soracaktır olsa, sanki anahtar deliğinden beni gözlüyormuş gibi bir duyguya kapılırdım. Artık benden ne olursa olsun umudunu kesmiş olması, benim bir istiridye benzer biçimde kabuğuma çekilmeme yol açıyordu. Bu durum annemi büsbütün öfkelendiriyor; direncimi kırmak için beni daha da koyu bir yalnızlığa itiyordu.

Sultangazi Mutlu Son

Sultangazi Mutlu Son tutumu direncime güç katmaktan baÅŸka bir ÅŸeye yaramıyordu. “Simone aklından geçenleri söylemektense, dilini koparmayı yeÄŸ meblaÄŸ” diye yakınıyordu. DoÄŸruydu söyledikleri, inatla susuyordum. Tartışmadan vazgeçmiÅŸtim artık; babamla bile doÄŸru dürüst mevzuÅŸmaz olmuÅŸtum. Babamın düşünce seçiminı deÄŸiÅŸtirmek için hiçbir olanağım yoktu. Onu fikirlerinden döndürmek, kafamı taÅŸ duvara vurmak gibi bir ÅŸeydi. Babam da annem gibi, ne olursa olsun benim hakkımda bir yargıya varmış; hatta annemin tutumundan daha da beter bir halde, izlediÄŸim yolun yanlışlığından bile söz etmez olmuÅŸtu. Babamın tek yaptığı, her davranışımda bir kusur bulmaktan öteye geçmiyordu artık. Aramızda geçen en havadan sudan mevzuÅŸmalar bile, çeÅŸitli tuzaklarla doluydu. Annemle babam, sözlerimi kendi görüşlerine bakılırsa, iÅŸlerine geldiÄŸi gibi yorumluyorlar ve benim aklımdan geçenlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan anlamlar yüklüyorlardı.

Oldum olası dilin gaddarlığına karşıydım; hele bu durumda. Barres’nin ünlü tümcesini tekrarlamaktan kendimi alamıyordum: “Amansız oynaklıkları, karmaÅŸa ruhlarımızı zedelediÄŸi sürece sözlere ne gerek?” AÄŸzımı her açışımda, annemle babamın bana karşı kullanacakları bir koz vermiÅŸ oluyordum ellerine.

O zaman da, yıllardır kaçıp kurtulmaya çalıştığım bir dünyaya gömülüyordum yeniden. Bu dünyada her şeyin, aslabir yanılgı olanağı olmaksızın, bir adı, bir tanımı, bir yeri ve herkesçe kabullenilmiş bir işlevi vardı. Bu dünyada aşk ve nefret, iyi ve kötü, akla kara şeklinde kati çizgilerle ayrılmıştı. Bu dünyada her şey, oluşumundan başlayarak sınıflandırılıyor, saptanıyor, formüllere bağlanıyor ve dönüşü olmaz bir halde yargılanıyordu. Bu köşeli dünyanın yalın çizgilerini affetmez bir tekdüzelikle Sultangazi Yakasılatan ışığa, kuşkunun gölgesi hiç mi hiç düşmüyordu. Dilimi tutmayı yeğliyordum. Annemlerin tutumuna karşı bu da bir işe yaramıyordu. Bu sefer de beni nankörlükle suçluyorlardı. Babamın sandığı kadar duygusuz değildim; bunlar beni yıkıyordu. Geceleri yastığıma kapanıp hıçkırıklara gömülüyordum.